Artık
üniversite vakti gelip çatmıştı. İstediği okulu kazanamamış ve çok üzülmüştü.
Hayatında bir takım sıkıntılar yaşamış ve tüm bunlar başarısını etkilemişti. Hayatın
ördüğü ağlara kim karışabilir? Gittiği okulla ilgili kaderin ona büyük bir sürprizi
olacaktı.
Başka bir
şehirde, başka bir okul ve bambaşka arkadaşlıklar… Adapte olması uzun sürmedi
genç kızın. Okulla birlikte lisede başladığı iş hayatına devam etmek istiyordu.
Ancak gidip gazetelere başvurmaya cesaret edemedi. Medya ortamı ile ilgili gözü
korkmuştu, belki de korkutulmuştu. Hep onun veremeyeceği tavizler veren
kişilerin yükseleceği kafasına kazınmıştı bir kere. Dünyayı gezmek, yeni hayatlar
tanımak, savaşlarda cepheden cepheye gitmek, seyahat yazıları yazmak,
fotoğraflar çekmek hep aklının ve kalbinin bir köşesinde olsa da gazeteci
büyüklerinden aldığı dersler cesaretinin önüne geçiyordu.
Okulda
harika geçen bir hazırlık döneminin yazında, şehrine döndü. Hem iş hayatını
öğrenmek için hem de yazın harçlık almadığı için yine çalışmak istiyordu. Lise
arkadaşını da ikna ederek bir alışveriş merkezinde ünlü bir mağazaya işe girdi.
Arkadaşı da tam karşısındaki mağazada işe başlamıştı. 2-3 saat sonra arkadaşı
yanına geldi ve istifa ettiğini söyledi. Paraya ihtiyacı yokken, sadece iş
hayatını öğrenmek için böyle bir iş yapmak gururuna dokunmuştu. Kendisi de
arkadaşının ısrarı üzerine 1 gün çalışarak akşam istifa etti. Boş duramayan genç
kız bu kez farklı bir işe girdi. Bu kez şehirdeki
otobüs ve minibüslerin içindeki panolara reklam alan bir firmada çalışmaya
başlamıştı. Yazın sıcağında, denize girmek ve tatil yapmak yerine o köhne
firmada çalışmaya bugünkü aklı olsa gider miydi acaba? 2 ay boyunca çalıştı.
Ancak eline geçen koca bir hiçti. Firma sahibi parası olmadığını söyleyerek,
cebinden para harcayarak işe gidip gelen kıza maaş vermedi.
İşte bir hayal kırıklığı
daha! Boşa geçen bir yaz tatili. Ne tatil yapabilmişti, ne de para
kazanabilmişti. Ama zararın neresinden dönülse kardır deyip işten çıktı. Daha
önce çalıştığı alışveriş merkezinde bu kez farklı bir mağazada işe başladı. Ama
ne iş! Ne vardiya sistemi, ne dinlenme. Asgari ücrete tam bir kölelik! Haftanın altı günü sabah 9’da başlayan ayakta
mesai, gece 12’de bitiyordu. Sadece yarım saat yemek molasında ve 15 dakikalık
2 molada oturmasına izin vardı. İş hayatını öğrenmeye çalışmak her geçen gün
kendisine daha pahalıya patlıyordu.2 ay sonunda okula dönmek için işten
ayrıldığında artık ayaklarının altı tamamen su toplamıştı. Üstelik bu yazlık
yerde mağazaya gelenlerin profili geceden kalma ayakta duramayan, kabine
aldırış etmeden ortalık yerde soyunan Rus kadınlar ve onlara para yediren kısa
boylu, göbekli (kim bilir belki evli) Türk erkeklerden öteye gitmiyordu. Merak
ediyordu, Türkiye’de iş hayatı bu mu? İnsana saygı yok, acıma yok, para yok. Bu
ne vahşi bir sistem! Bu çalışmaya en
hevesli insanı bile nasıl soğutan, sömüren bir sistem. Bu yaz da böyle bitmişti
işte. Ömrü boyunca unutamayacağı deneyimler ve şimdi bile hatırladığında
kendine üzüldüğü bir yaz yaşamıştı. Harcandığını hissediyordu…
Not: Kariyer hikayesinin bütününü görmek için ilk yazıdan sona doğru okuyabilirsiniz.
Not: Kariyer hikayesinin bütününü görmek için ilk yazıdan sona doğru okuyabilirsiniz.